BOŞANMA
Çoğu zaman severek ve isteyerek başlanılan evlilik sürecinde, eşler bir ömür boyu, hastalıkta ve sağlıkta birlikte olmak üzere söz verirler birbirlerine, Kutsal aile kurumunu yaşatmak için tüm çabalarını ve özverilerini gösterirler. Pek tabidir ki hiçbir evlilik “bir gün gelir boşanırız” diye başlamaz. Bununla birlikte, mutluluktan çok mutsuzluk getiren ve eşlerin birbirlerinden iyice koptuğu bir evliliğin devamı taraflara/topluma faydadan çok zarar vereceğinden, böyle bir evliliğin devam ettirilmemesi tarafların gerek psikolojik gerek sosyal hayatları açısından yerinde olacaktır.
Boşanmanın taraflar arasında son çare olduğu durumlarda, gerek kadın gerekse erkek “Ben şimdi ne yapacağım? Beni nasıl bir süreç bekliyor?” diye düşünürken bulur kendini. Bu süreçte, karşılaştığımız en sık sorular ise “ Boşanma davasını nerede açmalıyım? Boşanma sebebi olarak neleri gösterebilirim? Boşanma süreci ne kadar sürer? Nafaka alabilir miyim?Tazminat talebinde bulunabilir miyim? “ şeklinde olup bunlar daha da çoğaltılabilir. Medeni Kanun uyarınca zina, hayata kast, pek fena (kötü) veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı gibi özel bir sebeple veya evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak belirlenen özel sebepler dışında kalan genel bir sebeple boşanma davası açılabilir. Boşanma davası, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya eşlerin davadan önce son altı aydan beri birlikte oturdukları yer “Aile Mahkemesi”nde açılır. Evlilik en az bir yıl sürmüşse ve eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde; hakim, tarafları bizzat dinler ve boşanmanın mali sonuçları (nafaka, tazminat v.s) ve çocukların durumu hakkında taraflarca düzenlenen düzenlemeyi uygun bulur ise tarafların boşanmasına karar verir. Boşanma sürecinin, tarafların en az zarar görmesi ile tamamlandığı ve en kısa sürdüğü hal de budur. Diğer hallerde ise, tarafların dinlenmesi, delillerin toplanması gibi somut olayın özelliğine göre boşanma davası uzayabilmekte ve kimi zaman bir seneden çok daha fazla sürede sonuçlanabilmektedir.
Boşanma davalarında, taraflar arasında en çok sorun yaşanan konu ise nafaka ve tazminat istemlerine ilişkindir. Günümüzde çekişmeli boşanma davalarında genellikle boşanma davası açan taraf -ayrıca bir harç ve masraf ödemeye gerek olmaksızın- dava dilekçesinde belli miktarda nafaka ve tazminat isteminde bulunmaktadır. Bu durumda hakim, tarafların ekonomik durumunu ve sunulan delillere göre boşanmada hangi tarafın daha fazla kusurlu olduğunu araştırmakta ve çıkan sonuca göre karar vermektedir. 1926 tarihli Eski Medeni Kanunun uygulandığı 2002 yılı öncesinde ise ancak ve ancak kusuru olmayan tarafın tazminat istemi –diğer koşulların oluşması şartıyla- kabul edilmekte idi. Ancak böyle bir durum yani; evlilik birliği süresince bir kimsenin hiçbir kusurunun olmaması mümkün olamayacağı için, genellikle tazminata ilişkin istemler reddedilmekte idi. Bu açıdan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu tarafından getirilen “kusur oranı” ilkesinin daha uygulanabilir olduğu bir gerçektir. Yine nafaka istemlerinde mahkeme, nafaka isteminde bulunan tarafın –daha ağır kusurlu olmaması şartıyla- boşanma ile yoksulluğa düşeceğine kanaat getirirse, diğer tarafın mali gücü oranında bu kişiye süresiz olarak nafaka ödemesine hükmedebilir. Medeni Kanun uyarınca boşanma ile yoksulluğa düşecek taraf kadın olabileceği gibi erkek de olabilmektedir. Dolayısıyla erkek, boşanmada daha ağır kusurlu olmamak şartıyla, boşanma ile yoksulluğa düşeceğini kanıtlarsa mahkeme, bu eşe kadın tarafından mali gücü oranında nafaka ödenmesine hükmedebilir.
Görüldüğü üzere, boşanma süreci eşlerin tutumlarına göre zorlu ve taraflara zarar vererek geçebileceği gibi bunun tam tersi şekilde de geçebilir. Bu süreci en az hasarla atlatabilmek için bizce yapılması en uygun olan, tarafların evlilik aşamasında olduğu kadar boşanma aşamasında da birbirlerine samimi davranmaları ve boşanmanın dünyanın sonu olmadığına kendilerini inandırmalarıdır. Bundan sonra yine de sorunlar yaşanması halinde, boşanmanın gerek hukuki gerekse psikolojik etkilerinden en az hasarla kurtulabilmek için uzman kişilerden destek alınmasının yerinde olacaktır.
– ZİNA ’NIN SONUÇLARI
Zina, yaygın olarak zannedilenin aksine, herhangi iki kişinin evlilik dışı bir cinsel birliktelik yaşaması değil, evli birinin eşinden başkası ile cinsel ilişkiye girmesidir. Yani zina fiilinin gerçekleştirilebilmesinin öncelikli şartı, fiili işlediği ileri sürülen kişinin evli olmasıdır.
5237 sayılı (yeni) TCK’nın yapım sürecinde, zina konusu defalarca gündeme gelmiş, üzerinden uzun tartışmalar yürütülmüştür. Bunun nedeni, zinanın suç olarak kabul edilmesinin hem kişi özgürlükleri bakımından sakıncalar doğurması, hem de zinayı suç kabul eden 765 sayılı (eski) TCK’nın Anayasa’nın temel ilkelerinden olan eşitlik ilkesine açıkça aykırı olmasıdır.
765 sayılı (eski) Ceza Kanun’un zinaya ilişkin düzenlemesinde, kadın erkek arasında zina ile ilgili eşitsizliği aşan, adeta bir uçurumun varlığı söz konusuydu. Zira, kadının zina yapmış yahut zinaya teşebbüs etmiş olduğu hallerin kabulü için,sadece bir kez buna işaret eden bir durumda yakalanması, örneğin gece vakti bir erkekle tenha bir yolda aynı arabada görülmesi, yeterli sayılıyorken; erkeğin zina yaptığının kabulü için, bu fiilinde bir süreklilik göstermesi, yani metres hayatı diye niteleyebileceğimiz bir hayat tarzını yaşıyor olması gerekliydi. İşte bu, Anayasa, İnsan Hakları metinleri ve Ceza Kanunu konuyla ilgili olarak başta olmak üzere, her türlü hukuki düzenlemede öncelikli nitelik olarak karşımıza çıkan eşitlik ilkesine tamamen aykırı bir durum teşkil etmekteydi. Daha sonra, Anayasa Mahkemesi’nce eşitliğe aykırılık teşkil eden bu hükümler iptal edilmiştir.
Bugün ülkemizde hukuk düzenlerinin zinaya bağladığı tek sonuç, boşanmadır. Medeni kanunumuzun boşanma nedenlerini düzenleyen maddelerine göre, zina, affedilmediği sürece geçerli bir boşanma nedenidir. Bu kanun bağlamında zinadan anlaşılması gereken, yukarıdaki gibi eşitsiz bir durum değil, hem kadın hem de erkek için, eşi dışında biriyle bir kereye mahsus olsa dahi cinsel birliktelik yaşamaktır. Bunun sonucunda, eşinin zina yaptığını düşünen ve bunu affetmek istemeyen tarafın boşanma hakkını kullanması şeklinde zinaya bağlanabilecek sonuç ise, hukuk devleti olmanın en temel özelliğidir.
- Posted In:
- Makale
Leave a Reply